İnsan Doğasında Sadece 2 Korku mu Var?

İnsan Doğasında Sadece 2 Korku mu Var?





 

İnsanoğlunun belki de en aktif dürtüsü; KORKU.

Yüksekten korkmak. Kapalı alan korkusu. Sudan, yılandan, fareden, böcekten!

Peki, Atalarımızın da sahip olduğu bu korkular doğal mı, ya da doğuştan mı geliyor?

Canlı evriminde korku uyarlanabilir bir dürtüdür. Amaca hizmet eder. Bu yüzden korku yaratırsın.

Yükseklik korkusu olan yüksekten düşmedi. Vahşi hayvanlardan korkan, onlardan uzak durdu. Boğulmamak için sudan korktun. Hızlı olan hayatta kaldı.

Yapılan çeşitli çalışmalar, doğuştan gelen sadece 2 korkumuz olduğunu öne sürüyor; düşme korkusu ve yüksek ses korkusu. Bu, Geriye kalan korkularımızın, sonradan edinilmiş korkular olduğu anlamına gelir.

1960 yılında yapılan bir çalışmada 6 ila 14 aylık bebekler ve hayvanlar arasındaki derinlik algısı değerlendirildi. Araştırmacılar, masalar arasına sıkıştırdıkları bir plastik cam ile hazırladıkları platformda, teste konu öznelerinin kaç tanesinin uçurum hissiyatı veren cama geçip geçmeyeceklerini değerlendirmek istediler.

Bebekler kenara geldikleri zaman durdular, Çünkü cam düşebilecekleri izlenimini verdi. Doğal bir düşme korkusu vardı.

Kedi, civciv, fare gibi canlılarla da gerçekleştirilen deneyde, canlıların çoğu uçurumun kenarından kaçındı.

Ani bir yüksek sese, büyük olasılıkla kavga pozizyonu alma veya irkilme, zıplama  gibi reaksiyonlar gösteririz. buna akustik irkilme refleksi deniyor.  Çoğu zaman duyduğumuz yüksek seste başımızı eğer, kollarımızla siper yaparız. Doğuştan gelen bu tepki, tehlike olabilecek bir duruma yanıttır.

Her ne kadar bu iki korkunun doğuştan geldiği kabul görse de yapılan farklı çalışmalar, yetersiz olduğu sonucuna götürüyor.

Joseph Campo’un gerçekleştirdiği deneyde kenara gelen bebekler, karşıda bekleyen annenin yüz ifadesi sinirli olduğu zaman karşıya geçmeyi reddettiler. Anne gülümsediği zaman, bebekler karşıya geçti. Aynı şekilde yüksek ses konusu da olmak üzere farklı yorumlamalar mevcut.

Araştırmalar, genlerimizin korkmayı öğrenme yeteneğimizi etkileyebileceğini gösteriyor.

Bu korkuların kiminde 20’li yaşlardan sonra baş göstermesi, ‘Bu korkular doğuştan geliyorsa, neden daha önce korkmuyordum?’ Sorusunu akla getirebilir.

Beynin olgunlaşması, bir kısım hormonların devreye girmesi sonucu yeterli stres seviyesi. Bu nedenle panik bozukluğu ve agorafobi genellikle erken yetişkinliğe kadar görülmez.

Çoğu korku öğrenilir. Örümcekler, yılanlar, karanlık,  bunlara genç yaşlarda gelişen, çevremizden ve kültürümüzden etkilenen doğal korkular denir. Küçük bir çocuğun örümceklerden korkması doğuştan gelen bir tepki değil, aile ya da çevreden korkması gerektiğine dair aldığı izlenimlerdir.

Genel itibariyle fareler ve insanlar, bir besinden görüğü zarar veya zehirlenme sonucunda sonsuza kadar sürebilecek bir kaçınım oluşur. Örneğin bir mantar zehirlenmesi, öğrenilmiş bir korku biçimine dönüşebilir. Hamile kadınlarda gıda tercihi besinlerin potansiyel tosisitesi ile ilgilidir.

Yetişme tarzınız, çevrenizdeki ideolojik koşullar; topluluk, atılganlık, konuşma, utanma durumlarıyla ilgili korkular edinmenize neden olabilir.

Beynin korku sürecine baktığımız zaman,

Karşınıza bir yılan çıktını varsayalım, bu durumda beyin için iki yol var,

Birincisi Amigdala uyarı sistemleri bunun korkacak bir şey olduğuna işaret eder. Kalbe daha hızlı atmasını ve vücuda terlemesini söyleyen, adrenalinin tepkisidir.

İkincisi ise, Beyindeki kortikal merkezden geçen high road, ‘Bu tür bir yılanı daha önce gördüm ve endişelenmem gerekmiyor' der. Bu yüzden korku oluşur.

Çalışmalar, korkularımıza maruz kalmaya devam ederek bazılarının üstesinden gelebileceğimizi gösteriyor.

Bunun en güzel örneklerinden biri tehlike sporları!

Ekstrem sporlarla uğraşanlar, uygulama süreci sonrası, heyecan arayan davranışın tehlikeli olmadığına dair rasyonel bağlamı sağlayabilirler.

Peki, korkmak her zaman kötü bir şey midir? Aslında, milyonlarca yıldır insanlar için hayatta kalma mekanizması olmuştur.

 

Yorumlar